İnsan Vücudundaki Hazine Mineral Maddeler Kâinatta olduğu gibi insan vücudunda da akılları hayrette bırakırcasına bir denge hâkimdir. Mesela kulaklarımız, gözlerimiz, ellerimiz ve ayaklarımız tam birbirinin simetriği. Başımız vücuda tam uyumlu. Organların dış yapı ve şeklindeki uyum ve denge gibi içyapısında da müthiş bir denge hâkimdir. Dilerseniz ona da biyokimya gözüyle bakalım ve hangi mineral zenginliklerden meydana geldiği hususu üzerinde duralım. “Küçük bir âlem” olarak simgelenen insanda, yeryüzüne orantılı bir şekilde dağıtılan elementlerin pek çoğu, vücuda lüzumu nisbetinde mevcuttur. Genç insanda yaklaşık %80, ileri yaşlardaki insanın vücudunda da % 60 oranında su bulunur (Yaşlı Dünyamızın da üçte ikisi suyla kaplı değil mi?). Aynı şekilde protein ve vitaminler gibi maddeler de ihtiyaç oranında vücutta yerlerini alırlar. Peki, içinizde yaklaşık 3,5 kg mineral maddesi taşıdığınızı hiç düşünmüş müydünüz? Vücudumuz türlü türlü tat ve renkten meydana gelen bir “mineral çorbası”nı andırıyor. Bunların büyük bir kısmı, organizmanın sağlıklı çalışması için vazgeçilmezdir: Yaklaşık 2 kg beyaz renkteki kalsiyum, 1 kg koyu kahverengi fosfor, 90 gr sarı kükürt, 115-131 gr arası kurşuni renkteki potasyum, 120 gr gümüş renkteki magnezyum ve bir tutamlık da koyu gri demir, kırmızı bakır, gümüşi krom, kahverengi selenyum, gri çinko, manganez ve iyot. Eğer kalsiyum olmasaydı, dişlerimiz sert bir elmaya bile dayanamaz, parçalanırdı... Eğer demir olmasaydı, kanımız hemoglobin moleküllerinden yoksun kalır, bu sebeple de dokularımıza oksijen gidemezdi... Eğer kükürt olmasaydı, saçlarımız dirençsiz kalır, derimiz ise canlılığını asla koruyamazdı... Eğer potasyum ve sodyum olmasaydı, ozmotik denge bozulacak hücrelerimiz elektrikî gücünü kaybedecek, dolayısıyla sinir ve kas hücreleri arasında iletişim kurulamayacak ve hızla yaşlanma baş gösterecekti... Vücudun sağlığı için vazgeçilmez olan bu mineral çorbası bunlarla sınırlı değil tabii ki. Fosfor, magnezyum, manganez, krom, flor, çinko, bakır gibi birçokları bu mineral çorbasında yer alıyorlar. Bütün bu mineraller, ağırlığımızın yaklaşık %4’- ünü meydana getiriyor. Öyle ideal bir denge hâkim ki, bu minerallerin eksikliği veya fazlalığı durumunda organizmadaki iç mekanizmayla anında ayarlanıyor. Mesela, kandaki kalsiyum miktarında bir azalma olduğunda, bir başka kalsiyum deposu olan kemiklerden gerekli miktar temin ediliyor ve eksiklik, gideriliyor. Ana karnındaki yavrunun kemik gelişimi için annenin diş ve kemiklerinden kalsiyum çekiliyor. Pek çok anne hamilelik döneminde bu sebeple dişini kaybeder, yani yavrusu için feda eder. Vücut, besinlerdeki demirin normal şartlarda sadece %10’unu emiyor. Ancak, vücutta herhangi bir sebepten dolayı bir demir eksikliği doğarsa, emme kapasitesini 5 kat artırabiliyor. Bu ideal dengenin bir başka tipik misali de sodyum miktarında. Kandaki sodyum miktarı aşırı tuzlu beslenme sonucu yükseldiği zaman, derhal böbrekler devreye giriyor ve bu sodyum fazlasını idrar yoluyla organizmadan temizliyor. Vücuttaki mineraller, miktarlarına göre sınıflandırılıyor. İnsanın günlük ortalama 100 mikrogramdan fazla ihtiyaç duyduğu mineraller “makro-mineraller”, bu değerin altındakiler ise “mikro-mineraller” olarak adlandırılıyor. Bir başka sınıflandırma ise “faydalı”, “zararlı” ve “nötr” mineraller şeklindedir. Misal vermek gerekirse; potasyum, kalsiyum, fosfor gibi sağlık açısından vazgeçilmez olan mineraller “FAYDALI”, cıva, kurşun ve amyant gibi mineraller “ZARARLI”, nikel, kobalt ve vanadyum gibi mineraller de “NÖTR” olarak kabul ediliyor. KALSİYUM Vücut ağırlığının % 1,5 ila 2’sini kalsiyum minerali meydana getirir.İnsan vücudundaki kemiklerde ve dişlerde, fosfor ile beraber kalsiyumfosfat şeklinde bulunur (% 99,9). Bu bileşim, yetişkinliğe kadar kemiklerde ve dişlerde “gevşek yapı” olarak bulunur. Bu sebeple kemikler daha esnektir ve kırılma durumunda çok daha kolay kaynar. Zamanla kalsiyumfosfat kristalleri kemiğin kristalleşmemiş kısmına da yerleşir ve kemikler daha sertleşir. Esnekliğini ka bettiği için de çok daha kolay kırılır ve kaynamada güçlük çeker. Vücuttaki kalsiyumun % 0,1 kadarı da kanda, kaslarda ve yumuşak dokularda bulunur. Bu sebeple kalsiyum, kemik yapısının teşkilinden başka, kas kasılmalarını, sinir sisteminden gelen sinyallerin kaslara iletilmesini ve hücre zarlarının oluşumunu kolaylaştırıcı rol oynar. Hatta kalsiyum mineralinin bağırsak tümörlerini önlediği de ileri sürülmektedir. Kandaki kalsiyum, “Uluslararası Biyolojik Mineral Standart Değeri”ne göre 1 desilitrede 9- 11 mg seviyesinde sabit tutulmalıdır. Eğer oran bu miktarın altına düşerse, insanda kas kasılmaları, kramplar ve titremeler baş gösterir. Bu durumda vücut kalsiyum yetersizliğini, kemikler ve böbreklerden kalsiyum alarak, karşılama yoluna gider. Fazla alınması halinde de kemik yapısı bozuklukları ve idrar kaybı gibi durumlar ortaya çıkabilir. Aşırı kalsiyum yüklemesi ise böbrek taşlarının meydana gelmesine ve kemiklerde kireçlenmeye yol açar. Kalsiyum, esas olarak süt ve süt ürünlerinde bol bulunur. Ancak bir süt ürünü olan tereyağında kalsiyum bulunmaz. Bundan başka yeşil yapraklı bitkilerde, sebzelerde, ceviz, balık ve deniz ürünlerinde bulunur. 18–24 yaşlarına kadar günde ortalama 1200 mg, 25 yaşın üzerinde ise günde 800 mg kalsiyum gereklidir. Hamilelikte ve menopoz devresinde bu miktar artırılmalıdır. FOSFOR Fosfor, kalsiyumdan sonra vücutta en yaygın bulunan mineraldir. Vücuttaki fosforun % 85’i kalsiyumla beraber kemiklerdedir. Fosfor, hücrelerimizdeki denge için çok gereklidir. Hücre zarlarının, özellikle de sinir hücrelerinin (aksonları) koruyucu kılıfının meydana gelmesini kolaylaştırır. Vücudun enerji deposu olan nükleik asitlerin yapısında yer alır. Yağlı maddelerin vücut içinde taşınmasını, şekerli maddelerin de vücut tarafından emilmesini kolaylaştırır. Fosfor, genellikle protein açısından zengin olan besin maddelerinde bulunur: Et, balık, yumurta, pirinç, sebze, ceviz, süt ve süt ürünleri gibi. İnsan günde ortalama 800 mg fosfora ihtiyaç duyar. Yeterli ve dengeli bir beslenmeyle, bu miktarda fosfor rahatlıkla temin edilebilir. Besinlerdeki fosfor, vücut tarafından %50–70 gibi yüksek bir oranda kolaylıkla emilebilir. Yetersiz bir beslenmenin neticesinde ortaya çıkan fosfor eksikliği, kendisini ciddi böbrek yetersizliği ve bağırsak rahatsızlığıyla gösterir. BİR ÇOK ENZİMDEKİ ANAHTAR MADDE: MAGNEZYUM İnsan vücudunda yaklaşık 20–28 gr magnezyum vardır. Ana deposu kemikler olup, % 60’ı burada kalsiyum ve fosfatla beraber bulunur. Ancak, magnezyumun asıl fonksiyonu, %60’ının bulunduğu kemiklerde değil, % 40’ının bulunduğu kan ve kas sistemindedir. Kasların güçlenmesi, protein sentezi, enzim sistemi aktivitesinde, hücrelerin büyümesi ve yenilenmesinde önemli bir rol üstlenir. Magnezyum vücut tarafından kolaylıkla absorbe edilen bir madde olup, normal bir beslenme ile günlük magnezyum ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilir. Besinlerdeki magnezyum miktarının yaklaşık % 40-60’ı vücutça kolayca emilir. Dünya Sağlık Teşkilatı’nın (WHO) belirlediği orana göre, insan vücudunun günde ortalama 280–350 mg magnezyuma ihtiyacı vardır. Bütün yeşil yapraklı bitkiler, tahıl ürünlerinde, balık, ceviz, ayçiçeği, kakao, taze fasulye, bezelye ve kuşkonmaz gibi besinler magnezyum zenginidirler. Alkol çok tehlikeli bir magnezyum hırsızıdır. İdrar yoluyla magnezyum miktarını azalttığından, kalp spazmı rahatsızlığı, kaslarda kramp, titreme, aşırı sinirlilik ve sürekli kulak uğuldaması baş gösterir. Benzer durum yoğun stresli anlarda da geçerlidir. Ayrıca idrar söktürücü gibi bazı ilaçlar da magnezyum oranını azaltır. SODYUM Sodyum ile potasyum minerallerinin karşılıklı olarak dengelenmesi ve mübadele sonucu, hücrenin dışındaki potasyum maddesi hücrenin içine, hücrenin içindeki sodyum maddesi de hücrenin dışına taşınmakta ve böylece hücre içi ile hücre dışı arasındaki elektrolitik denge sağlanmış olmaktadır. Bu birliktelik, hücre zarlarının elektrik potansiyelini ve kandaki pH oranının değişikliğe uğramasını önlemektedir. İnsan vücudunun günde ortalama 83–97 gr arası sodyuma ihtiyacı vardır. İnsanlar genellikle yemek esnasında 10–12 gr kadar tuz tüketirler. Hâlbuki vücut için 3–5 gr tuz rahat rahat yeterlidir. Fazla tuz alınımı halinde sodyum maddesinin kanda artması tansiyonun yükselmesine yol açar, dolayısıyla dokularda su birikir ve şişlikler (ödem) oluşur. Tansiyon yükselmesi her ne kadar genetik olduğu da kabul edilse, sodyum artışının bunda büyük rolü olmaktadır. POTASYUM Yetişkin bir insan için gerekli günlük potasyum miktarı 115–131 gr arasında değişmektedir. Ancak sportif faaliyetlerde bulunanlarda bu oran % 50 arttırılır. Potasyum, kasların hareketliliğini dengeler, gücün konsantrasyonuna yardımcı olur. Kandaki potasyum oranının azalması sık görülen bir hadisedir. İshal, kısa süreli de olsa yetersiz beslenme ve yorucu bir yolculuk, kandaki potasyum oranının düşmesi için yeterlidir. Bu azalma kendisini kas ağrıları, kramplar, kalp çarpıntıları, bağırsak rahatsızlıkları ve yorgunluk şeklinde gösterir. Potasyum açısından zengin olan besin maddeleri; kuru fasulye, domates, muz, kayısı (özellikle kurutulmuşu), kuru badem, kiraz, balık, et, süt, kırmızı pazı ve kerevizdir. SELENYUM Değeri, son yıllarda yapılan araştırmalar neticesinde anlaşılan bir mineraldir. Ortaya çıkarılan iki önemli fonksiyonuyla dikkatleri bir anda üzerine çekmiştir. Birinci özelliği; dokuları, kansere yol açan serbest radikallere (kurşun, kadmiyum, kükürtdioksid, nitrat, nitrit gibi) karşı koruyan bir enzimin önemli bir bileşim maddesidir. İkinci fonksiyonu; vücudu zehirli maddelerden temizler. Savunma sistemini aktif hale getirir ve serbest radikalleri tutar. Selenyum eksikliğinin ilk belirtisi, kas yapısında şiddetli bir zayıflığın belirmesidir. İkinci belirtisi ise, kalp ve damarlardaki esneme kabiliyetinin azalmasıdır. Vücudun günlük selenyum ihtiyacı yaklaşık 70–100 mikrogram arasında değişir. Özel durumlarda bu miktar 200 mikrograma çıkabilir. Selenyum balık, karaciğer, et ve buğdayda bulunur. ÇİNKO İnsan vücudundaki çinko miktarı 2–3 gr kadardır. Çinko kanda, alyuvarlarda, prostatta, karaciğerde, pankreasta, bazı kaslarda ve kemiklerde bulunur. Çinkonun vücutta çok çeşitli fonksiyonları vardır. Vücudun genel gelişimini düzene sokar, sperm üretimini kolaylaştırır, protein ve RNA sentezlerine müdahale eder. Beyinde de kullanılmaktadır. Eksikliği unutkanlığa ve hareket gücünün düşmesine, koku ve tad alma duyusunun zayıflamasına sebebiyet verir. Çinko pancar, yulaf ezmesi, mercimek, bezelye, et, tuzsuz beyaz peynir ve deniz ürünlerinde bulunur. Bir erkeğin günlük çinko ihtiyacı yaklaşık 15 mg, bir kadının ise 12 mg’dır. Sağlıklı bir beslenmeyle bu miktar rahatlıkla elde edilebilir. Çinko eksikliği cinsi gelişmede bozukluklara, bağışıklık sisteminin zayıflamasına, deride doku bozukluklarına sebep olur. Daha ileriki safhalarda ise enfeksiyonlara, kansızlığa, kalp yetmezliğine, tümör oluşumuna, böbrek rahatsızlıklarına ve sarılığa yol açabilir. Hamilelikte ve östrojen kullanımında, vücutta çinko oranında bir düşüş olur. Bu sebeple doktorlar hamile kadınlara çinko açısından zengin bir beslenme cetveli önerirler. Çinko fazlalığı da oldukça tehlikelidir. İnsanda damar rahatsızlıkları ve iştahsızlığa sebebiyet verebilir. ENDÜSTRİNİN BEL KEMİĞİ DEMİR, BİZİM İÇİN DE ÇOK ÖNEMLİ! Demir, oksijenin vücut içinde dolaşımı için vazgeçilmez bir mineraldir. Yetişkinlerdeki demir miktarı yaklaşık 3–5 gr arasında değişir. Demir, çok az bir kısmı kan plazmasında, büyük bir kısmı ise (%70) “hem” molekülü şeklinde, hemoglobin olarak bulunan değerli bir iz elementtir. Vücutta demir stoklayan diğer organlar karaciğer, dalak ve kemik iliğidir. Vücudun demir ihtiyacı yaşa ve kişiye göre değişiklik arzeder. Yetişkin erkek ve kadınlarda günlük demir ihtiyacı yaklaşık 10 mg olmakla beraber, kadınlarda özellikle adet devresinde 15 mg’a yükselir. Hamilelik ve büyüme çağı da fazla demir tüketilen dönemlerdir. Bu zamanlarda şiddetle demir takviyesi gerekir. Demir; ciğer, et, kuru fasulye, yulaf, kakao gibi besinlerde bulunur. Vücut tarafından kolayca absorbe edilen bir madde değildir. Yeşil sebzeler, portakal suyu gibi C vitamini bulunduran yiyecek ve içecekler besinlerdeki demirin emilimini artırmakta, çay ve kahve ise azaltmaktadır. Demir yetersizliğinin en belirgin hali, takatsizlik, nefes darlığı, sarılık, müzmin baş ağrıları, uyku düzensizlikleri, aşırı yorgunluk, çökük tırnak rahatsızlığı, çabuk tırnak kırılmaları ve saç dökülmesidir. Ancak demir eksikliği kadar, aşırı demir yüklenmesi de çok tehlikelidir. Demir fazlası, ender rastlansa da karaciğer (hepatik) yetersizliğine yol açabilir. Bu durumda, vücudun dışarıya atamadığı demir yığını mide kramplarına, baş dönmesine, kusmaya, şoka ve hatta bazı durumlarda komaya bile sebep olabilir. BAKIR İnsan vücudunda yaklaşık 100–150 gr kadar bakır elementi bulunur. Bunun %10’u karaciğer ve beyinde, geri kalanı ise kandadır. Bakır, kanda hem plazmaya hem de alyuvarlara dağılmıştır. Kanda demir ile beraber hemoglobinleri meydana getirirler. Bakır ayrıca birçok enzimin fonksiyonunu ve kalp çalışmasını düzenler. Vücuda bakır beslemesi yapılması halinde kırık kemiklerin kaynamasını hızlandırır. Vücudun günlük bakır ihtiyacı 1,5–3 mg arasında değişmektedir. Bakır, vücut tarafından zor absorbe edilen bir maddedir. Besinlerdeki bakırın ancak %5’i vücut tarafından emilir. Karaciğer, fındık, kuru üzüm, istiridye, midye ve mürekkep balığı bakırca zengindir. Bakır eksikliği kansızlık ve kemik yapısında bozukluklarla kendini gösterir. İYOT İnsan vücudunda 20–50 mg arasında bulunan iyot, özellikle tiroit bezlerinde, deride, genel kemik sisteminde mevcuttur. İyodun vücuttaki temel fonksiyonu, tiroit bezi hormonlarının üretimine yardımcı olmaktır. Sinir sisteminde de kullanılır. WHO’nun raporuna göre, vücudun günlük iyot ihtiyacı yaklaşık 150 mikrogram kadardır. Yeterli bir beslenmeyle bu miktar rahatlıkla tabii bir şekilde alınabilir. Tabii haliyle iyot özellikle balıkta, deniz ürünlerinde, sığır yüreğinde, ıspanakta, pirinçte ve iyotlu tuzda bulunur. İyot yetersizliği tiroit bezlerini etkileyeceği için hipotiroit (Guatr) hastalığına yol açar. Ayrıca kalp atışlarının zayıflaması ve metabolizmanın azalması gibi rahatsızlıklar da baş gösterir. FLOR Florun kemik ve diş teşekkülünde önemli bir yeri vardır. Diş çürüklerinin büyük ölçüde sebebi, vücuttaki flor eksikliğidir. Bugün özellikle 6 yaşına kadar olan çocuklara diş sağlığı açısından flor takviyesinde bulunulmaktadır. Nitekim bugün birçok diş macununa flor maddesi ilave ediliyor. Vücudun günde yaklaşık 1,5–4 mg arasında değişen miktarda florüre ihtiyacı vardır. Bu maddenin vücuttaki azlığı, diş çürümelerinin yanı sıra kemik erimesine de yol açmaktadır. Flor fazlalığı ise, vücutta çeşitli mine hastalıklarına sebebiyet verebilir. Flor, özellikle balıkta, deniz ürünlerinde, çay yapraklarında ve içme suyunda bulunur. MANGANEZ Vücudun günlük manganez ihtiyacı ortalama 2–5 mg kadardır. Manganez, kemiklerin büyümesine ve gelişmesine yardımcı olur, yağlı maddelerin dönüşümünü kolaylaştırır. Tahıllarda, meyvelerde ve sebzelerde bulunur. KROM Vücudun günlük krom ihtiyacı ortalama 50–200 mikrogram arasında değişir. Yağlı ve şekerli maddelerin metabolizmasını müspet yönde etkiler. Krom yulafta, yumurtada, ette ve bazı sebzelerde bulunur. |
G lukosamin ve Kondroitin ( Glucosamine & Chondroitin ); yeni bir k ıkırdak koruyucu doğal formülasyondur. Glukosamin ve kondroitin vücudumuzdaki bağ dokularının iki temel yapı taşı olup, eklemlerimizin vazgeçilmez elemanlarıdır. İçindeki bileşiklerin osteoartrit ( Artroz ; Dejeneratif eklem hastalığı - kireçlenme ) etkilerini azalttığı ve kıkırdak yapısını güçlendirdiği çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. G lukosamin ( Glucosamine Sulfate ); çeşitli formlarda kullanıma hazır bir ek gıdadır. Molekül yapısı basittir. En yaygın formları; glukosamin sülfat ( glucosamine sulfate ), glukosamin hidroklorid ( glucosamine hydrochloride ) ve N-Asetil-Glukosamin ( N-acetyl-glucosamine: NAG ) dir. Glukosamin sülfat ( GS ) formuosteoartrit ( kireçlenme ) ( OA ) için üzerinde en çok klinik araştırma yapılan ve OA için faydalı etkisi kanıtlanan tek formdur. Bu nedenle OA tedevisi için tercih edilen form da bu formdur. Glukosamin, kıkırdaklarda bulunan ve glikosaminoglikon’ lar ( glycos
Yorumlar
Yorum Gönder