kortizol nedir
Kortizol, böbreküstü korteksin zona fasikulata tabakasındaki hücrelerden salgılanan bir hormondur. Kortizol hormonu vücuda gelen herhangi bir zararlı etken karşısında (sahip olduğu çok yönlü etkilerle) vücudun kendi kendini savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Fakat vücutta yüksek miktarda kortizol bulunduğunda, bu etki tamamen tersine döner ve organizma kendi savunma önlemlerini geri çeker. Yüksek dozdaki kortizolun savunmayı yok edici bu özelliğinden, bazı hastalıkların tedavisinden yararlanılmaktadır. Kortizol hormonu zararlı bir uyan karşısında karbonhidrat, yağ ve proteinmetabolizmalarına, sinir sistemine, lenfoid dokulara ve böbreklere etki ederek insan organizmasında bir savunma alarmına yol açar.
Kortizol kanın glikoz yoğunluğunu yükseltir. Kortizol etkisi altındaki vücutta beyin ve lenfoid dokular(dalak, kemik iliği, lenf düğümleri) dışındaki organların glikoz kullanımı engellenir-ker karaciğerde glikoz yapımı hızlanır. Kortizol, yağ depolarını oluşturan yağ hücrelerinden yağların kana verilmesini sağlar. Bu yağlar daha sonra karaciğere taşınıp glikoz yapımında kullanılırlar. Yağ hücreleri kortizol etkisiyle glikozu enerji hammaddesi olarak kullanmadıklarından, yapılarındaki yağı parçalayıp enerji hammaddesi olarak kullanma yoluna giderler. Görüldüğü gibi kortizol etkisiyle yağ depolarındaki yağlar eritilip bir bölümü yağ hücresi içinde kullanılır. Önemli bir bölümü de glikoz yapımı için karaciğere gönderilir. Kortizolun yağları eritici özelliğine “Lipolitik özellik” denir. Karaciğerde yağlardan üretilen glikoz kan dolaşımına verilir. Kortizol hormonu vücuttaki proteinlerin de glikoza dönüştürülmesine neden olur. Kas hücrelerinde, deride, bağ dokusunda, kemiklerde bulunanproteinler birtakım biyokimyasal reaksiyonlarla amino asitlere parçalanırlar. Bilindiği gibi proteinler * çok sayıdaki amino asitin birbirlerine bağlanmasıyla kurulmuş yapılardır. Proteinlerin amino asitlere parçalanması olayına “katabolizma” denir. Görüldüğü gibi kortizol, katabolizma olaylarını da uyarmaktadır. Proteinlerin katabolizmaya uğramaları sonucu ortaya çıkan amino asitler, kana verilip, karaciğere taşınırlar. Karaciğere gelen amino asitlerin bir bölümünden glikoz üretilirken, diğer bir bölümünden de vücut savunması için son derece gerekli olan “Globulin” ve “Albumin” denilen proteinler üretilir. Bunlar da kan dolaşımına verilir. Katabolizma olayları karaciğer, lenfoid dokular, beyin gibi önemli dokularda değil, vücuda o an için daha az gerekli olan dokularda gerçekleştirilir. Katabolizmanın gerçekleştiği dokulardaki hücreler de, kendilerine enerji hammaddesi olarak kan glikozunu kullanmazlar. Bunun yerine yaktıkları, yani katabolizmaya uğrattıkları proteinleri enerji hammaddesi olarak kullanırlar. Katabolizma sonucu kana verilen amino asitlerin bir bölümü, vücudun lenfoid dokularına taşınırlar ve burada vücudun mikroplara karşı savunmasında çeşitli görevler üstlenecek olan globulin yapısındaki özel proteinlerin yapımında kullanılırlar. Bu olayı savaş sırasında o an için gereksiz olan demir bahçe kapılarının eritilip, tank yapımında kullanılmasına benzetebiliriz. Vücut bir mikrop hücumuna uğradığında kortizol hormonu etkisiyle o an için fazla gerekli olmayan proteinleri katabolizma olayı aracılığıyla söküp, vücut savunmasında kullanılan silahlara yani “İmmün globulin’lere çevirmektedir. Kortizol etkisiyle lenfoid dokulardan kana verilen immün globulinler, yani “Antikorlar” çoğalmaktadır. Fakat kortizol uyarısı çok uzun sürecek olursa ya da yüksek dozda kortizol salgılandığında bu olay tersine döner veantikor yapımı azalır/durur. Böylece vücut kendi savunma sistemini ortadan kaldırmış olur. Kortizol etkisi bir sür e sonra lenfoid dokularda hücre yapımını da baskı altına alıp, lenfositlerin sayıca azalmasına neden olur. Bu olaya “Lenfositopeni” denir. Kortizol alyuvar (eritrosit) yapımını hızlandırıp kandaki eritrositlerin sayısını çoğaltır. Alyuvar sayısının artmasına “Polisitemi” denir.
Kanın glikoz düzeyinin artması pankreas bezinden fazla miktarda “însulin” hormonu salgılanmasına neden olur. İnsulin, glikozun yağ hücrelerine girişini kolaylaştırır. Yağ hücrelerine giren glikoz yağ yapımında kullanılır. Örneğin, kortizol salgılanmasının arttığı bazı durumlarda yağların erimesi değil, tam tersi bir yağlanma görülebilir.
Kortizol böbreklerde daha fazla idrar üretilmesine neden olurken, diğer yandan da sodyumiyonlarının böbreklerden geri emilip kan dolaşımına verilmesine neden olur. Bu noktanın unutulmaması gerekir. Çünkü kortizollu ilaçlar kullanmak zorunda kalan hastalar, besin yoluyla tuz alımını azaltmadıklarında kanda fazla miktarda sodyum, diğer bir anlatımla tuz birikir. Kandaki sodyum miktarının artması da tansiyonun yükselmesine neden olur. Kortizol kemiklerde protein yıkımına ve buradaki kalsiyumun da kana verilmesine yol açar. Kalsiyum da böbrekler yolu ile idrar içinde atılır.
Kortizol sinir sisteminin uyarılabilmeyeteneğinide çoğaltır. Diğer yandan “Noradrenalin” denilen ve böbreküstü bezinin medulla bölgesinden ve
bazı sinir hücrelerinden salgılanan bir sinir hormonun damarları büzücü etkisi, kortizol tarafından güçlendirilir.
Bu bölümde son olarak “Glikoneojenez” kavramını açıklayacağız. Glikozun yağ, protein, amino asit gibi karbonhidrat olmayan maddelerden üretilmesi olayına “Glikoneojenez” denir. Kortizol etkisiyle yağların ve proteinlerin sökülerek karaciğere taşındıklarını anlatmıştık. Bu maddeler anımsanacağı gibi karaciğerde glikoza çevriliyorlardı. Diğer bir anlatımla kortizol, aynı zamanda glikoneojenezi uyarıcı bir etkiye de sahiptir.
Yorumlar
Yorum Gönder